KISSADAN HİSSE

834

Hastanede staja başladığımız günden beri çoğumuz, ‘keşke’lerin unutturduğu ‘şükürlerin anlamını tekrar değerlendirme fırsatı bulduk.

Sayısız İnsan… Sayısız Hayat… Sayısız Hikâye…

Bu hafta yoğun bakımın bulunduğu koridordan ilk kez geçtim. Öylesine çaresiz bir kalabalık vardı ki… İnsanlar gözlerinin baktığı yeri değil; gönüllerinden geçenleri görüyorlardı.

Her pişmanlıkları, bir özlem üzerine kuruluydu. Kaybetmek, değer bilmenin harcı, bunu bir kez daha fark ettim.

Hayat o kadar dengesiz ki. Anne karnındaki bir bebeğin, ölüme doksan yaşındaki bir teyzeden daha yakın olduğu zamanlar oldu.

On yıllık planlar yapmak için, her gün hayatta kalmak gerek, bunu gördüm. Kibirlenecek, gururlanacak kaç saatimiz kaldı? Islanacak kaç yağmur kaldı, nereye atılacak kaç adım, kiminle alınacak kaç nefes?

En son göreceğimiz yüz, dinleyeceğimiz müzik, izleyeceğimiz film, sarılacağımız ruh, uykusuz kalacağımız gece, kıracağımız kalp hangisi?

Ölmemeyi de öldürmemeyi de becerebilmek gerek; en çok da vicdanen. Çünkü sadece, iki avuç toprak atıldı, bir küçük mermer çakıldı diye ölmez insan.

İnsan ve şeytan.

İkisini bağlayan sadece bir “an.” O bir ana bağlı her can.

Elini, dilini tutabilmeli insan.

Neredeyse 18 yıldır bu gezegende yaşıyorum, bir 18 yıl daha nasıl sürer; hatta sürer mi, Allah bilir.

Uzun bir ömür değil; dolu bir ömür benim dileğim.

Hapşırdıklarında insanlara “Çok yaşa.” demeyin.

İyi Yaşayın… Güzel Yaşayın… Dolu Dolu Yaşayın…

İyi Yaşatın… Güzel Yaşatın… Dolu Dolu Yaşatın… ~

DİLRUBA YILDIZ