Türkiye, cumhuriyetin ilanından itibaren sayısız darbelerin gerçekleştiği, sandıkta kazanamayan bir takım hainlerin zorbalıkla ülkeyi ele geçirme çabasına şahit olmuş toprakların sahibidir.
Bu kez yıl: 2016. Bu kez saklanmıyor kimse perdeler arkasına. Kuklalar oynarken oyununu, halk kesiyor kuklaların ipini en ucundan. 15 Temmuz gecesinin karanlığına karışan kukladan yüzler hainlere ait. Göğün kararması Güneş’in gitmesinden değildi bu kez. Hainlerin ruhu vermişti geceye rengini. Al bayrağı göndere çeken millet aydınlatmayı başarabilmişti bir nebze. Kan ve barut kokan sokaklar, al bayrağın kumaşının kokusunun sindiği eller, tankların geçtiği yollar, halka sıkılan kurşunların soğuk asfalta düşen sıcak kovanları şahit her şeye. Ay şahit, yıldızlar şahit, minareler şahit; kahramanca şehit düşen sayısız vatan evladına, her yaştan her kesimden gazi olan onca insana. Türk milleti titretti; dünyayı vatan aşkıyla. Tıpkı tarih boyunca yaptığı gibi. Yıllarını zaferlere adamış ataların torunları, uzun süredir kılıç sallamamanın içinde biriktirdiği vatanı müdafaa aşkı o gece patlak verdi. Konstantin surlarına Fetih aşkıyla dayanan Fatih’in ruhuyla, kırk kişi ile kocaman Çin sarayını basan cesur Kürşad ruhuyla, Çanakkale’de düşmanı denize döken imanlı Seyyit Onbaşı ruhuyla, Türklere Anadolu’nun kapılarını açan yiğit Alparslan ruhuyla, o kapıların ve demokrasinin muhafızlığını gururla yaptı, şehadet şerbetini korkusuzca içti, millet. Karşılarındaki hainlerin tankı, topu, tüfeği, uçağına karşı ellerindeki bayraklar, dillerindeki tekbirlerden başka hiç bir şeyleri yoktu. Kimisi yalın ayaktı o gece, kimisi tekerlekli sandalyeyle. Bulutların arasındaki jetlerin sesine karışan tekbirler eşliğinde kapattılar gözlerini. Ama ne ellerindeki bayrak düştü yere ne de bir gram korku indi kalplerine. Şehit olamadığı için kahrolan bir milleti yenmek kimin haddine? O geceki destanın yazarı değil; ta kendisidir millet. Tanktan sağlam, silahtan cesur bir vatan, bayrak, millet aşkı varsa yürekte her entrika boşa çıkar. Tıpkı 40 yıllık çalışmayı yıkmanın 4 saniye sürdüğü gibi. Silahların karşısındaki 4 saniye, ezanlarla göğü inleten 4 saniye, ayak seslerinin köprüyü titrettiği 4 saniye, tankların altındaki 4 saniye, jet pistlerini araçlarla kapatırken ki 4 saniye. Kardeşlik şarkıları söylememizden dahi rahatsız olan herkes gördü ki, tek yürek olduğumuzda tek bir hain bırakmayız topraklarımızda. Dünyayı şaşkına çevirdiğimiz gibi, tersine de çeviririz eğer birlikteysek, hürsek, tek yüreksek, tek ses isek.
Bizler bir elin parmakları gibiyiz. Bazen ayrı gibi görünür, bize aynı elin parmakları olduğumuzu unutturanları dinleriz. Birleşip bir yumruk haline geldiğimizde kim olduğumuzu hatırlarız. Uyuduğumuz uykudan uyanır, karabasanları defederiz. İşte 15 Temmuz Destanı bu farkındalığın, bu uyanışın ve karabasanlara karşı verdiğimiz savaşın günüdür. Aziz şehitlerimiz ve gazilerimize şükranla bıraktıkları emanete kanımızın son damlasına, canımızın son parçasına kadar sahip çıkacağız.
Dilruba Yıldız