TÜRK bilim insanları kanser tedavisinde en yeni yöntem olan ‘yaşayan ilaç’ olarak adlandırılan genetiği değiştirilmiş hücre tedavisini, Türkiye’de laboratuvar ortamında üretmeyi başardı. Türkiye’nin kanserin içinde bulunduğu değişik hastalıklarda genetiği değiştirilmiş hücre tedavisi laboratuvar verileri, İlk kez 16-17 Eylül 2017 tarihleri arasında K.K.T.C.’de yapılan 4.Hematolojik Onkoloji Kongresi’nde açıklanırken, tedavinin Ocak 2018 itibariyle lösemi, lenfoma ve multipl miyelom isimli kan hastaları ile test edilmesi hedefleniyor. Başarılı olunması halinde aday hastalar, ABD’de de son bir yıldır uygulanmakta olan ve yaklaşık yarım trilyon gibi çok yüksek maliyeti olan bu tedavi seçeneğine; Türk bilim insanları üretimleri ile çok daha uygun bedellerle ulaşabilecekler.
Lenfoma, multipl miyelom, lösemi gibi kan hücreleri kaynaklı kanserler yani hematolojik kanserlerdeki son gelişmeler, Hematolojik Onkoloji Derneği (HOD) tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Hematolojik Onkoloji Kongresi’nde ele alındı. 16-17 Eylül tarihleri arasında K.K.T.C.’nde Elexus Convention Center’da yapılan kongreye, 190’ı hematalog toplam 270 kişi katıldı. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında, Hematolojik Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Seçkin Çağırgan ve Yönetim Kurulu üyeleri, Prof. Dr. Sevgi Kalayoğlu Beşışık, Doç. Dr. Anıl Tombak, Doç. Dr. Emre Tekgündüz ve son dönemde ‘Kan ve Kök Hücreden Yapay Deri Üretimi’ ile dünyanın prestijli tıp ödüllerinden birini alan Türk bilim insanı Prof. Dr. Ercüment Ovalı söz aldı.
TÜRKÖK İLE YURT DIŞI KEMİK İLİĞİ BANKALARINA AÇILMA GEREĞİ ÖNEMLİ ÖLÇÜDE AZALDI
İlk sözü alan Hematolojik Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Seçkin Çağırgan, Kongre kapsamında her yıl bir hastalığın önde ele alındığını belirtti. Bu yıl akut lösemiler alanında ki gelişmelerin önemi paylaşıldığına dikkat çeken Prof.Dr. Seçkin Çağırgan, “Akut miyeloid lösemi tedavisinde neredeyse 40 yıldır önemli bir gelişme yaşanmamıştı. Kemoterapi ile yanıt elde edilmiş hastalarda başkasından nakil gerekli olduğunda akraba dışı kişilerden allojenik nakillerin sonuçları iyileştirildi. Ancak ilk basamak yani nakil öncesi kanser hücresinden arındırma tedavilerinde belirgin bir gelişme söz konusu değildi” dedi.
Güncel durumda uygun hastalarda hedefe yönelik tedavi kapsamındaki yeni ilaçların uygulanmasının başlayacağını ifade eden Prof.Çağırgan, diğer ciddi tedavi gelişmelerinin bildirildiği hastalığın multipl miyelom olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Multipl miyelomda son 10 yıldır tedavi alanında bir devinim oldu. Yeni ilaçlarla multipl miyelom hastalarının yaşam süreleri uzuyor. Akraba donörü olmayan ve mutlaka nakil yapılması gereken hastalara Türkiye Kemik İliği Bankaları arasına katılan TÜRKÖK ile donör bulma oranı, önemli rakamlarda arttı, dolayısı ile yurt dışı kemik iliği bankalarına bağımlılığımız azaldı. Akraba dışı donör bulunamasa dahi, hastalarımıza tam uyumlu olmayan akrabalardan, ebeveynlerden, çocuklarından veya kardeşlerinden yüzde 50 uyumlu bile olsa ki – böyle bir donörü bulabilmek hemen hemen her hasta için geçerlidir- nakil yaparak bu hastalarımızın gereksinimlerini karşılayabiliyoruz. Hastalarımız kurtulabiliyor ve biz ülkemizde başarıyla bunu uyguluyoruz. Artık nakil gereksinimi olan her hastaya nakil uygulayabiliyoruz. Türkiye nakil merkezleri giderek tam uyumlu olmayan vericilerden de nakil “haploidentik nakilö alanında da oldukça başarılı olduğunu gösterdi” dedi.
Canlı İlaç Yöntemi’ne değinen Prof.Dr. Seçkin Çağırgan şöyle devam etti: “Hastanın kendi bağışıklık sistemi hücrelerini kullanarak onları, deneysel ortamda işleyerek tekrar lösemi hücrelere karşı savaşan hücrelere dönüştürme, lösemiyi yok etmeye yönelik bazı tedavi yaklaşımları var. CAR-T cell dediğimiz yeni tedavi yöntemi bu konuda oldukça önemli bir tedavi yaklaşımı. Ülkemizde biz bunu nasıl gündeme getirebiliriz ve bu tedaviyi uygulamaya yerleştirebiliriz diye konuşurken Prof.Dr. Ercüment Ovalı, bu konuda öncü görev üstlendi. Biz de kendisini deneyimlerini paylaşmak üzere 4. Hematolojik Onkoloji Kongremize davet ettik.”
‘ERKEN TANI ERKEN TEDAVİ’, YERİNİ ‘ERKEN AMA DOĞRU TANI VE HASTAYA ÖZGÜL TEDAVİ’YE BIRAKTI
Konuşmasına multipl miyelom, Waldenström makroglobulinemisi, amiloidoz gibi nadir görülen hastalıklardan bahsederek başlayan HOD Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Sevgi Kalayoğlu Beşışık, “Hastaların kanser tanısını öğrenmelerini izleyerek en çok merak ettikleri “Neden ben?ö sorusunun yanıtıdır. Bu toplantıda kanser gelişiminde bağışıklık sisteminin yeri, hastalıkların genetik temeli, moleküler zemini konuşuldu. Risk faktörleri, yani hastalığın seyrini olumsuz etkileyebilecek durumların önemini vurguladık. Zaman gelecek hastalara ki o zaman geldi aslında, hastanın kanser hücresindeki genetik değişikliğe göre tedavi önerisi planı yapılacak. Tedavi sonrası kanser hücresinin ne kadar azaldığı kontrolü bu genetik değişikliğin kalıntısına göre, bedende kaldıysa farklı bir tedavi yaklaşımı, bedenden arındırıldı ise başka bir tedavi yaklaşımı uygulanacak. Sonuç olarak bazı hastalıklara ailesel eğilim olabilir, ancak sonradan gelişen hücredeki genetik kusuru tanımak, bu genetik kusura göre hastalığın nasıl seyredeceğini belirlemek ve tedavi müdahalesini bu duruma göre yapmak güncel tedavi yaklaşımların şemasını oluşturur hale geldi” dedi.
Doğru tanı konulmasının önemini tekrar tekrar vurgulayan ve bu amaçla Kongreye tanı konulmasında başlıca rolü olan hekim grubundan patologları davet ettiklerini belirten Prof.Dr. Sevgi Kalayoğlu Beşışık, “Hematologlar birden çok uzmanlık alanındaki hekimlerle çalışır. En önemlilerinden biri pataloglardır. Biyopsi olarak isimlendirdiğimiz parça alınmasının doğru bölgeden ve yeterli miktarda alınmasının değerini ve hastalığın tanısını belgeler patoloji değerlendirilmesinin mutlaka o konuda uzman yani hematopatolog olmasının önemini tekrar gündeme getirdik. Öyle hastalıklar var ki adı kanser ama biz hastalara böyle bir hastalığınız var belki uzun bir süre hiç ilaç vermeden sizi izleyeceğiz diyoruz. İşte bu hastalıklardan birkaçı kronik lenfositik lösemi, belirti ve bulgusu olmayan multipl miyelom ve Waldenström makroglobulinemisi. Erken ve doğru tanı bu açıdan da önemli. Çünkü tedavisiz izlem konusu gündeme taşınacak. O nedenle hastaların hastalığa özgül deneyimli hekimlerce değerlendirilmeleri ve kurumsal izlenmeleri çok önemli. ‘Erken tanı erken tedavi’ söylemi tarih oldu ve yerini ‘erkenden doğru tanı hastaya özgül tedavi’ye bıraktı” dedi.
HASTALARIN BİLİMSEL ÇALIŞMALARA KATILMALARINDA ‘KOBAY’ ANLAYIŞININ YIKILMASI LAZIM
21. yüzyılın tıbbının kişiye özel tedavi kavramını gündeme getirdiğini ifade eden Doç. Dr. Emre Tekgündüz, “Bu kavram son derece önemli. Artık herkesin bedenine az çok uygun seri üretim elbiselerden çok, bir terzinin diktiği kişiye özgün elbiseden bahsediyoruz. Kanser tedavisi ile uğraşan bilim insanları olarak sürekli olarak hastalıkların tedavi olasılıkları ile ilgili çeşitli yüzdeler veriyoruz. Örneğin bir hastamızın yüzde 80 iyileşme ihtimali var derken bir başka deyişle hastamızı yüzde 20 kaybedebileceğimizi ifade ediyoruz. Bu rakamlar aynı kanser tanısına ve risk grubu özelliklerine sahip bir grup hasta için geçerli. Gerçekte ise karşımızdaki kanser hastası için çoğu zaman ya hep ya hiç kuralı geçerli. Yani hasta ya iyileşiyor ya da onu kaybediyoruz. Örneğimizde olduğu yüzde 80 iyileşme şansı, hastamızın kesin olarak iyileşeceği anlamına gelmiyor. Gerçek şu ki bu istatistik genel popülasyon hakkında bilgi verirken karşımızda duran hastamızın için tedavi sürecinin nasıl sonlanacağını kesin olarak belirleme şansımız yok. Hematolojik kanserlerin tedavisinin yönlendirilmesinde kanser hücrelerinin genetik özellikleri çok büyük önem taşıyor. Yeni nesil sekanslama (next generation sequencing) olarak adlandırılan analiz yöntemleri ile kanserli ve normal hücrelerin genetik haritasını eskisi ile kıyaslanmayacak bir hızla ve çok daha düşük maliyetle belirlemek mümkün. Öngörülebilir bir gelecekte tüm hastalarımızda işe kanser hücresinin genetik haritasını çıkartarak başlayacağız ve uygulayacağımız tedavi yöntemini belirleyeceğiz. Her bireye özel tedavi olmasa bile belirli genetik özelliklere sahip hastalar için ortak tedavi yaklaşımları öneriyoruz. Hedefe yönelik tedavi maliyetleri son derece yüksek. Bu tedavilerin ülkemiz koşullarında yaygınlaşabilmesi için bilimsel çalışmalara katılımın artırılması gerekiyor. Pahalı tedaviyi gerçekten fayda görecek hasta grubuna vermek lazım. Burada ‘kobay’ anlayışını yıkmak lazım. Bir hastanın optimum koşullarda tedavi edildiği şartları bilimsel araştırmalar sağlar. Burada sıkı denetimler vardır. Her aşaması gözden geçirilir. Halk deyişi ile araştırma kapsamında tedavi edilen hastalara ‘el bebek gül bebek’ olarak bakılır. Her aşaması sıkı kontrol edilen bu bilimsel araştırmalara hastalarımız çekinmeden katılsın. Ancak bu şekilde maliyeti yüksek tedavi seçeneklerinden ücretsiz yararlanma şansını elde edebiliyorlar. Hem tedaviden ücretsiz olarak yararlanıyorlar, hem de standart bir hastadan çok daha titiz bir bakımdan geçme şansları oluyor” dedi.
TÜRKİYE KANSER TEDAVİSİNDE İLK YERLİ YAŞAYAN İLACINI TEST ETMEYE HAZIRLANIYOR
Türkiye’nin ‘ilk yerli deri üretimi’ olan buluşu ile dünyanın prestijli tıp ödüllerinden biri olan ABD Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Derneği’nin ‘En İyi Deneysel Araştırma’ ödülüne layık görülen Prof.Dr. Ercüment Ovalı da kongre konuşmacıları arasındaydı. Prof. Dr. Ercüment Ovalı, 4. Hematolojik Onkoloji Kongresi’nde Türkiye’nin ilk genetiği değiştirilmiş hücre tedavisi verilerini ilk kez açıkladı. Kongreye katılan hekimlerden yaşayan ilaç tedavisini Türkiye’de uygulamak için desteklerini istediğini ifade eden Prof. Dr. Ercüment Ovalı, “Çünkü tedavi yöntemini laboratuvarda hazırlamış olmanızın ya da hayvanlar üzerinde işe yarar olduğunu göstermenizin tek başına bir önemi yok. Bu tedavi yönteminin hızla Türkiye’de klinik bir çalışma ile test edilmesi lazım. Hastaların kendini kobay olarak görmek yerine yaşama tutunmak için ve başkalarının yaşama tutunmasını sağlayabilmek için o ekibe güvenmeleri gerekiyor ve buna dahi olmaları gerekiyor. Bu bize iki şey getirecek. Türkiye yerli genetiği değiştirilmiş hücresini ürettiği gibi test etmiş olacak ve birçok insanın hayatı değişecek” dedi.
YAŞAYAN İLAÇLAR BAZI KANSER TÜRLERİNDE YAŞAM SÜRESİNİ 3 AYDAN 3 YILA UZATABİLİYOR
ABD’de yapılan CAR-T cell tedavisinden örnek veren Prof. Dr. Ercüment Ovalı, “Bir akut lenfoblastik lösemide her türlü tedaviye dirençli bir çocuğun beklenen yaşam süresi 6 ayın altındadır, hatta ortalama 3 ay civarındadır. Bugünkü teknoloji ile başka şansınız yok. Ancak bu yaşayan ilaçlarla bugün bu çocukların yüzde 95’inde 3 yıllık sağ kalıma ulaşılabiliyor. Bu bir devrimdir. Ama bu eczaneden alıp uygulayabileceğiniz bir tedavi yöntemi değil. Komplikasyonları var. Hematopoetik kök hücre nakli yapan ekiplerin uygulayabilecekleri bir tedavi yöntemi. Bu yüzden bu tip kongreler bize ekip kurmamız için olanak sağlıyor. Birbirimizi eğiteceğiz. Çünkü laboratuvarda üretmenizle iş bitmiyor. Klinik sonuçları çok önemli. Hematolojik Onkoloji Derneği’ne bizi bir araya getirdiği için teşekkür ediyorum. Bir aksilik olmaz ise Ocak 2018’de faz 1 çalışmalarına başlamayı hedefliyoruz. 3 ayrı hastalıkta lösemi, lenfoma ve myolema hastalarında çalışacağız. 9’ar hastadan toplam 27 hasta üzerinde uygulamayı hedefliyoruz. Bunun için de hekimlerimizin desteğine ihtiyacım var” dedi.
TÜRK HASTALAR YARIM TRİLYON DEĞERİNDEKİ TEDAVİDEN TÜRKİYE’DE ÇOK DAHA UCUZA YARARLANABİLECEK
CAR-T cell, ABD’de son bir yılda 35 merkezde yaklaşım yarım trilyon maliyetle uygulanmaya başlanan bir yöntem. Uzun yıllardır uygulanan kemik iliği nakilleri bilim insanlarına, bir insana kendinden yapılan naklin kanseri yok etme gücünün bir başka insandan yapılana göre daha az olduğunu gösterdi. Yaşayan ilaçlar bu anlayışta önemli bir değişikliğe neden oldu ve kişinin kendi hücresi genetik değişime uğratılarak kullanılmaya başlandı. Böylelikle kişinin kendi bağışıklık hücresi sanki mikropla savaşır gibi kanserle savaşmaya başladı. Bu teknoloji Türk Bilim insanlarının öncülüğünde Türkiye’de kurulursa maliyeti çok daha az ve kabul edilebilir olacak. Tedavi masrafları devletin bir cebinden diğerine girecek ve ülkemizde kalacak.