Erdoğan: Mesele Erdoğan meselesi değil, Türkiye meselesidir

452

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Anadolu’nun kapılarını Türklere açan Malazgirt Zaferi’nin 947’nci yıl dönümü törenlerinde yaptığı konuşmada, siyasetten diplomasiye, ekonomiden teknolojiye topyekûn güçlü olmak gerektiğini belirtti. Aksi durumda, bu millete ne bu coğrafyada ne de dünyada bir gün bile yaşama hakkı vermeyeceklerini söyleyen Erdoğan, “Üzerimize nasıl böyle kargalar var ya leş kargaları, akbabalar gibi çullandıklarını siz de görüyorsunuz. İçimizdeki bazı gafiller sanki meseleyi Recep Tayyip Erdoğan, Ak Parti meselesi gibi görüyor. Hayır, mesele Türkiye meselesidir. Mesele milletimizin şahsında sembolleştirdikleri İslam meselesidir” dedi.

​Malazgirt Zaferi’nin 947’nci yıl dönümü kutlamaları, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da coşkuyla yapıldı. Cumhurbaşkanlığı himayesinde Okçular Vakfı tarafından gerçekleştirilen organizasyon kapsamında tören alanında sala verildi, kasideler okundu. 1071 Milli Parkı içerisinde oluşturulan miting alanında havanın sıcak olması nedeniyle vatandaşların üzerine fıskiyelerle su sıkıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve davetlileri taşıyan uçak, saat 12.30’da Muş Havalimanı’na indi. Erdoğan ve beraberindekiler, buradan helikopterlerle Bitlis’in Ahlat ilçesine geçti. Erdoğan buradaki törenin ardından saat 15.00’te Muş’un Malazgirt ilçesine geldi. Coşkuyla karşılanan ve kutlamaların yapıldığı alana gelen Erdoğan, burada toplanan kalabalığa hitap etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bayraklarla donatılan meydanı dolduran binlerce kişiyi selamladı.

Konuşmasına bayram tatili sonrası dönüş yoluna çıkan sürücüleri uyararak başlayan Erdoğan, dikkatli olmalarını ve trafik kurallarına uymalarını istedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Sultan Alparslan’ın otağını kurduğu Ahlat’a Cumhurbaşkanlığı Köşkü kurulması teklifine olumlu yanıt veren Erdoğan, “Esasen 26 Ağustos burası, 24 Ağustos Ahlat. Ahlat’ta otağ kuruldu, oradan yolculukla 2 günde buraya gelindi. 26 Ağustos’ta da Malazgirt Zaferi ile ilgili adımlar atıldı. Sayın Bahçeli Ahlat’a bir ziyaretinde 26 Ağustos’u konuşurken ‘Ahlat’a bir Cumhurbaşkanlığı Köşkü yakışır. Çünkü otağı Sultan Alparslan oraya kurdu. Biz de varisleri olarak oraya böyle bir otak kuralım’ demişti. Bugün valiyle ve belediye başkanımızla görüştük. Onlar 1071 metrekare yer düşünmüşler. Dedik ‘Olmaz. 1071 metrekare oturma alanı olur.’ Çevre düzenlemesi yapacağız, en azından 5 dönüm gerekir. Belediye başkanı coştu, ’10 dönüm yaparız’ dedi. Orada böyle bir otağ merkezini yapacağız. Selçuklu mimarisiyle çok kısa sürede onu da bitirip, artık geldiğimizde hem oraya uğrayacak, ondan sonra da Malazgirt’e geleceğiz” diye konuştu.

MALAZGİRT’E MEDENİYETİN ATAN KALBİ OLARAK BAKMALIYIZ

Malazgirt ruhunun unutulmamasını isteyen Erdoğan, konuşmasında şunları söyledi:

“Malazgirt ruhunu unutursak ne ülkemiz kalır ne coğrafyamız. Biz Malazgirt’te aynı zamanda millet olduğumuzu, nasıl bir millet olduğumuzu cümle aleme ilan ettik. Malazgirt’i nasıl bir millet haline gelerek zafere dönüştürdüysek, haçlının, Moğol istilasından, tüm saldırıların aynı hissiyatla üstesinden geldik. Malazgirt ruhunu yaşatamazsak, geçmişimizle birlikte, geleceğimizi de kaybederiz. Milli park olarak ilan ettiğimiz bu ovaya taş toprak olarak değil, medeniyetin atan kalbi olarak bakmalıyız. Burası bizim hikayemizin sadece başladığı yer değil, hiç sönmeyecek istiklal ve istikbal ateşimizin kıyamete kadar yanacağının alameti farikasıdır. Malazgirt’i hatırlamak demek, kim olduğumuzu hatırlamak demektir. Kim olduğumuzu hatırlamak için niçin burada olduğumuzu anlamak demektir. Niçin burada bulunduğumuzu hatırlamak tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ülkümüze sıkı sıkı sarılmak demektir. Rabiamıza sıkı sıkı sarılmak demek, 2023 hedeflerimiz için daha çok çalışmak demektir. 2023’e ulaşmak demek, 2053 ve 2071 vizyonlarını hayata geçirebilecek büyük, güçlü, itibarlı bir Türkiye’nin inşası demektir. Her şey zincirin halkaları gibi birbirine bağladır. Bu zincirden hangi halkayı çıkarırsanız, medeniyetin geleceği tehlikeye düşecektir.”

‘SAHİP ÇIKIN’

Ecdadın ayak bastığı gönül kazandığı her yere sahip çıkılmasını isteyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Maziden atiye uzanan bu büyük mirasa çok iyi sahip çıkın. Mekke’ye Medine’ye sahip çıkın. Bu mübarek topraklara namusumuz gözüyle bakın Kudüs’e sahip çıkın. Hazreti İbrahim’in Hazreti Muhammed Aleyhisselam, Hazreti Ömer’in, Yavuz Sultan Selim’in emaneti bu şehri gözünüz gibi koruyun. Malazgirt’e, Ahlat’a, her yere sahip çıkın. Selçukluya, Osmanlı’ya sahip çıkın. Söğüt’ten başlayıp, Bursa’ya, Edirne’den İstanbul’a uzanan Osmanlı başkentlerine sahip çıkın. Balkanlara sahip çıkın. Ecdadın giderek ayak bastığı, gerek gönül kazandığı her yerde emaneti yere düşürmeyin. Çanakkale’nin, Kutul Amare’nin, Medine Müdafaası’nın gerisindeki manayı çok iyi kavrayın. Kurtuluş Savaşımıza ve cumhuriyetimize çok iyi sahip çıkın. Bu vatanı hangi şartlarda, ne fedakarlıklarla kurtarabildiğimiz unutmadan, ülkemizi ileriye götürmenin mücadelesini verin” dedi.

‘SİZLER, HEM MİLLETİN, HEM ÜMMETİN UMUDUSUNUZ’

15 Temmuz’a da sahip çıkılmasını isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türk milletinin inancı, ezanı, bayrağı, özgürlüğü, geleceği için topyekun ayağa kalkabileceğini gösterdiği bu tarihi hadiseyi unutmayın, unutturmayın. Sizler hem bu milletin, hem de bu ümmetin, tüm insanlığı umudusunuz. Türkiye her dönemde olduğu gibi sadece kendi sınırlarından, kendi vatandaşlarından ibaret değil. Tıpkı buzdağının görünen yüzü gibi gerisindeki koskoca medeniyet, tarihin insanlığın sorumluluğunu taşıyor. Biz ülkemizin ve dünyanın meseleleriyle ilgilenmeye başladığımızdan beri bu sorumluluğu hissedip, ideallerimizi siyaset yoluyla hayata geçirmek için bu sorumlulukla hareket ediyoruz. Sizlerden de hangi alanlarda çalışırsanız çalışın, aynı şekilde davranmanızı bekliyorum, Sizleri Mehmet Akif’in hayalindeki Asım’ın nesli olarak görüyoruz. Üstad Necip Fazıl’ın Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını gediğine koymayı vasiyet ettiği gençlik olarak görüyorum. Arif Nihat Asya’nın ‘delikanlım işaret aldığın gün atandan yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan’ diye tarif ettiği gençlik olarak görüyorum.”

‘GENÇLER VAR MISINIZ?’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaklaşık 75 bin kişinin doldurduğu alandaki gençlere özel olarak seslendi. “Gençler sizlere özel olarak sesleniyorum” diyen Erdoğan, şunları söyledi:

“Zafere kadar birlikte yürümeye var mısınız? Endülüs’e ayak basan, bir daha geri dönmeyi düşünmeyerek gemilerini yakan Tarık Bin Ziyad gibi hedeflerimize doğru yürümeye var mısınız? Gençler var mısınız, Sultan Alparslan gibi ya zafer kazanırız, ya cennete gideriz diyerek karşımızdaki düşmanın büyüklüğüne bakmadan üzerine atılmaya? Gençler var mısınız, İstanbul surları önünde atını denize sürüp ‘Ya ben İstanbul’u alırım, ya İstanbul beni alır’ diyen Fatih Sultan Mehmet’in kararlılığıyla mücadeleye girişmeye? Gençler var mısınız, aşılmaz denilen Sina Çölü’nü 13 günde geçerek hedefine yürüyen Yavuz’un cesaretiyle zorlukların üzerine gitmeye? Gençler, Mehmet Akif’in ‘En kesif orduların yükleniyor dördü beşi’ dediği Çanakkale’deki kahramanlar gibi yedi düvele meydan okumaya. Gençler var mısınız, bir olarak, kardeş olarak hep birlikte Türkiye olarak, bu ülkeyi hedeflerine ulaştırmaya.”

‘ANADOLU BİR BENTTİR’

Anadolu’nun insanlığın geleceğinin kilit taşı olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarih boyunca büyük devletlerin bu topraklara sahip çıkmak istediklerini söyledi. Erdoğan, “Tarihteki tüm büyük toplumlar, büyük devletler, büyük liderler Anadolu’ya sahip çıkmak istemişlerdir. Nice büyük mücadeleler verilmiştir. Gazi Mustafa Kemal, o gençleriyle beraber, 14 yaşındaki gençlerle beraber 7 düvele karşı savaşarak ‘Çanakkale geçilmez’ dediler. Ülkemizin işte bir süredir yaşadığı sıkıntıların sebebini konjonktürel gelişmelerde arayanlar yanılıyorlar. Üzerimizde oynanan oyunların perde gerisinde, yazılan senaryoların böyle tarihi bir arka planı var. Bin yıllık gözbebeğimiz Anadolu’yu ne kadar güçlü tutarsak, tarih birikimini de o kadar güçlü tutmuş oluruz. Unutmayın, Anadolu bir benttir. Bu bent yıkılırsa ne Ortadoğu, ne Afrika, ne Orta Asya ne Balkanlar, ne Kafkasya kalır. Anadolu denen ulu çınarın gölgesi altında kalan bu coğrafya her türlü tehlikeye, tehdide, istilaya açık hale gelir” dedi.

‘BİR LOKMA YEMEK YEME İMKANI VERMEZLER’

Konuşmasında son dönemlerde yaşananlarla ilgili değerlendirmelerde de bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:

“Siyasette, diplomaside güçlü olmak zorundayız. Ekonomide, ticarette, teknolojide güçlü olmak zorundayız. Ordumuzla, üniversitelerimizle, sanayi kuruluşlarımızla, tüm kurumlarımızla güçlü olmak durumdayız. Aksi takdirde bize bırakınız bu vatanı, coğrafyayı, bu dünyada bir tek gün yaşama hakkı tanımazlar. Güçlü olmazsak bize nefes alma imkanı, su içme, bir lokma yemek yeme imkanı vermezler. Üzerimize nasıl böyle kargalar var ya leş kargaları, akbabalar gibi çullandıklarını siz de görüyorsunuz. İçimizdeki bazı gafiller sanki meseleyi Recep Tayyip Erdoğan, Ak Parti meselesi gibi görüyor. Hayır, hayır, hayır. Mesele Türkiye meselesidir. Mesele milletimizin şahsında sembolleştirdikleri İslam meselesidir. Batıyı az çok tanıyan bilir ki; onlar için Türk demek Müslüman demektir. Haram görmüş, kursak çürümüş bir gönül, akıbeti ölüm olan çaresiz bir hastalığa tutulmuş demektir. Son 5 yılda yaşadığımız her hadisede gördük ki; milletimiz her iki bakımdan tertemiz. Eksikler yok mu, yanlışlarımız yok mu? Hatasız ve noksansız olan sadece yüce Mevla’dır. İnsanın olduğu her yerde bunlar olur. Önemli olan istikamet kaybetmemektir. Diğerleri halledilir. Bu milletin istikametinin doğru olduğunu gördük, yaşadık. Bugün de karşımda sırat-ı müstakim üzere bir topluluk görüyor olmanın memnuniyeti içindeyim.”

BAHÇELİ: MALAZGİRT ZAFERİ, TARİHİN ROTASINI TEMELDEN DEĞİŞTİRDİ

Malazgirt Zaferi’nin 947’nci kutlama törenlerinde ilk konuşmayı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptı. Türk tarihinde eşsiz yeri, emsalsiz önemi olduğunu belirttiği Malazgirt Zaferi’nin 947’nci yıl dönümünde kutlamada olmaktan büyük kıvanç duyduğunu belirten Bahçeli, “26 Ağustos 1071’de sıradan iki ordu, sıradan iki devlet, tesadüf eseri muharebe ve mücadeleye girişmemiştir. Bu ovada iki ayrı dünya, iki ayrı medeniyet, iki ayrı stratejik hedef tarihin akışı içinde kaçınılmaz biçimde karşı karşıya gelmişlerdir. Malazgirt, yankıları hala devam eden haç ile hilalin çatışmasına Hak ile batılın çarpışmasına sahne olmuştur. 947 yıl önce bir yanda karanlık ve köhne Bizans diğer yanda tarihsel haklarını var olmuş haysiyetini kutlu bir müdafaa ruhu ile canlı tutan büyük Selçuklu Devleti karışlıklı olarak mevzilenmişti. Anadolu toprakları istila ve işgalden yorulmuş asıl ve hak eden sahiplerini hasretle beklemeye koyulmuştu. Nitekim Malazgirt Zaferi tarihin rotasını temelden değiştirdi. Aynı şekilde beşeriyetin kaderini ve karar dinamiklerini derinden etkiledi. Türk milletinin yurt tutma arzu ve arayışı mükafatla neticelendi. Anadolu prangalarından sökülüp kurtarıldı. Malazgirt Zaferi, İstanbul’un fethinin mutlak bir habercisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin muhkem bir harcıdır” dedi.

‘İSLAM’IN SAVUNMA HATTI BU ŞEKİLDE TESİS EDİLDİ’

Sultan Alparslan’ın, 26 Ağustos 1071 Cuma günü, zaferden önce giydiği beyaz elbiseyi kefeni gördüğünü, şehadeti de muzaffer olmayı da saadet kabul ettiğini kaydeden MHP Lideri Bahçeli, şunları söyledi:

“Malazgirt Zaferi askeri bir başarının çok ötesinde imanın, öngörünün, aklın, sabrın, stratejik yönetim kudretinin yüksek ülkülere bağlanışın dahası vicdanın, insaniyetin, kaynaşma ve kucaklaşma hasretinin imrenilecek bir mahsulüdür. Şuurlu bir heyecanla yılgınlıktan ve çılgınlıktan uzak bir kavrayış ve hazırlıkla köklü aynı zamanda dengeli ve istikrar bir büyüme hedefiyle Anadolu yurt tutulmuştur. Bu sayede Anadolu’ya yüzyıllar içinde serpilmiş ölü toprağı kaldırılmıştır. Maceracı olmayan atılganlık, gevşekliğe prim vermeyen kararlılık, adım adım gelişip genişleyen mücadeleci ruh sonucunda muzafferlik yeşermiş nihai olarak Türk milletinin adını ve şanını cihana duyurmuştur. Milletimizin vatan vuslatıyla bu topraklara hakim olan Bizans. Ortodoks zihniyeti Malazgirt Zaferi’yle birlikte yerini Türk- İslam kültürünün azamet ve ahlakına bırakmıştır. İslam’ın savunma hattı bu şekilde tesis edilmiştir. Malazgirt’te sadece vatan kazanmadık bunun dahası fazlası olarak Anadolu’da parlak bir istikbal, perçinlenmiş bir irade kazandık. Böylelikle Türk milleti hakkaniyetini, adaletini, temizliğini, mertliğini Anadolu’yu merkezine alarak da Viyana’ya kadar gururla taşıdı. Sultan Alparslan’ın yenilmiş, yıkılmış ve utanç verici hallere düşmüş Romen Diyojen’e savaş sonrası gösterdiği muamele elbette asla akıl ve hafızalardan  çıkmayacak bir asaletin özetidir. Türk milleti düşene vurmaz, ‘Aman’ dileyene el kaldırmaz. Çünkü bizim medeniyetimizde zulüm yoktur, işkence yoktur. Çünkü bizim tarihimizin hiç bir döneminde zorbalık, zorda kalana acımasızlık görülmüş, duyulmuş bir şey değildir. Ancak Bizans’ın kokuşmuş zihniyeti bu insafsızlık, insanlık dışı eylem ve niteliklere sahiptir.”

‘BİZANS FİTNESİ 947 YIL ÖNCEKİ RÖVANŞI ALMAK İSTİYOR’

Malazgirt’le birlikte Anadolu’nun kapılarının Türk milletine ardına kadar açıldığını, bu toprakların vatan yapıldığını, milli namusa teslim ve tevdi edildiğini vurgulayan Bahçeli, şöyle konuştu:

“1071’den sonra yeni yurdumuza yerleşme dönemi başladı. Anadolu kök saldık, umut bağladık, milli ufkumuzun vizyonunu belirledik. İstiklalimizin sancağı bildik. Kahraman şehitlerimiz bu coğrafyada kalemi kılıcıyla, duası direnciyle var olan aziz ecdadımız bize sonsuzsa kadar emanetimizde yaşayacak vatan bıraktı. ‘Vatan’ dedik 947 yıldır nice badireleri göğüsledik. ‘Bayrak’ dedik 947 nice musibetleri ezdik. ‘Ezan’ dedik 947 yıldır nice saldırı ve suikastları birlik ve dayanışma azmiyle erittik. Sultan Alparslan ölmedi, biliniz ki yaşıyor yine beyaz atına binerek manen aramızda dolaşıyor. Malazgirt’te ‘Allah Allah’ nidalarıyla gök kubbeyi çınlatan yiğitler ölmedi, ruhları vatkan yaptıkları topraklar üzerinde manevi muhafız olarak bekliyor. Buna karşılık Bizans da ölmedi, tarihten silinmedi. Her fırsatta Bizans fitnesi, ete kemiğe bürünüp, 947 yıl önceki rövanşı almak istiyor. Zaman geçse de aktörler değişse de Bizans’ın kalıntıları, varisleri Malazgirt’in intikamını almak için kuyruğu giriyorlar. 947 yılı bulan mağlubiyeti hazmedemiyorlar. Bu nedenle komplo üstüne komplo tezgahlıyorlar.”

‘DÖVİZ- KUR OYUNLARI BİZANS’IN YÖNTEMİDİR’

“Su uyusa da düşman hiç uyumuyor” diyen MHP Lideri Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Anadolu’nun fethiyle ezilen Bizans ruhu, şimdilerde ülkeden ülkeye geçiyor vücuttan vücuda girip, kıtalar arası mekik dokuyor. Bugün Türk milleti, 947 yıl önceki zaferi kabullenemeyen, punduna getirip, bedel ödememize çabalayan Türk düşmanları tarafından hedef alınıyor. Siyasi ekonomik operasyonları uygulayanların ilham kaynağı Bizans’tır. Döviz- kur oyunları Bizans’ın yöntemidir. 947 yıldır üzerimize geliyorlar. 947 yıldır Türk milletinin Anadolu’dan çıkarmanın planını yapıyorlar. 26 Ağustos 1071’le vatan kurmuştuk yani 26 Ağustos 1922’de büyük taarruzla vatan kurtardık. 9,5 asırdır zulme, Haçlı operasyonlarına, barbar emperyalizmine direniyor, dik duruyoruz. Vatan mücadelesi veriyoruz. Şark meselesi denediler, 15 Temmuz’da denediler, yine hüsrana uğradılar. Aslında Malazgirt’in hesabını görmek istiyorlar. Dün amaçlarına ulaşamadılar, gene ulaşamayacaklar. Bizans varsa Malazgirt ruhu da vardır ve ayaktadır. Bizler dik durursak, beraberliğimize sahip çıkarsak, kardeşliğimizi korur, muhafaza edersek hiç bir zalim, hain Bizans artığı karşımıza çıkmaya cesaret bile edemeyecektir. Anadolu’ya vurulan vatan mührünü sökmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Malazgirt’te yendiklerimiz, İzmir’de denize döktüklerimiz, tekrar kalkışmaya işgale heveslenirse ya istiklal ya ölüm seçeneğini masaya koyup, ‘Can feda olsun’ diyerek, gereğini seve seve yapacağız. Düşmandan kaçmayız, dövizden korkmayız.”

YILDIRIM: BAĞIMSIZLIĞA GİDEN YOLDA ÖNEMLİ TARİH

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ardından kürsüye çıkan TBMM Başkanı Binali Yıldırım, konuşmasında, 26 Ağustos’un iki anlamı olduğuna vurgu yaptı. Yıldırım, “Biri, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük taarruz emrini verdiği gündür. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına giden yolda önemli bir tarihtir. Bundan daha da önemlisi 26 Ağustos 1071’de cuma namazından sonra Sultan Alparslan savaşmak için ordusunun önüne geçtiğinde, ‘Şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir’ diyerek aziz milletimizin ilelebet Anadolu’yu vatan edinmesine vesile olan kahraman komutan ve onun kahraman askerlerine selam olsun. Malazgirt, Sultan Alparslan’ın ve şanlı ordusunun zamanın en önemli askeri ve siyasi gücü karşısında kazandığı büyük bir zaferdir. Bu zafer bize yeni bir istikbal kazandırmıştır. Osmanlı’nın 7 iklim, 4 kıtaya hakim bir cihan devletinin kapıları bu zaferle açılmıştır” dedi.

‘TÜRKİYE CUMHURİYETİ BÜYÜK MEDENİYETİN VARİSİ’

Türk milletinin, 26 Ağustos 1071’de kazandığı zaferle tarihin seyrini değiştirdiğini ve hakkı üstün tutmak için İslam’ın kılıcı olduğunu bütün dünyaya gösterdiğini belirten Yıldırım, “Türkiye Cumhuriyeti büyük bir medeniyetin varisidir. Bu köklü medeniyeti geliştirerek, yaşatmak bizim hepimizin sorumluluğundadır. İnanç, kültür ve tarih birliği taşıdığımız coğrafyamızdaki milyonlarca insanın bizimle beraber olduğunu ve Türkiye’den liderlik beklediğinin şuurundayız. Ümidini yarınlarını ve kaderini bize bağlayan bu topluluklara mahcup olmayacağız. Onları hayal kırıklığına uğratmayacağız. Zirve bir medeniyetin sahibi ve mirasçısı bu necip milletimiz nice badireler nice zorluklar atlattı. Tarihe nice şanlı sayfalar ekledik. 3 kıtayı 7 denize adaletle hükmetmiş bir cihan devletinin takipçileri olarak biz tek milletiz, etle tırnak gibi biriz, beraberiz birlikte Türkiye’yiz. Bizim hamurumuz beraber karılmıştır. Bizim birliğimizi bozmaya çalışıyorlar. Şunu bilsin ki özümüz o kadar sağlamdır ki asla bunu başaramayacaklar. Asırlarca bu topraklarda her renkten, her inançtan birlikte, beraber yaşadık. O günkü topraklarımızda bugün 53 devlet kuruldu. Bizden dostça, kardeşçe rehberlik ve liderlik bekleyen geniş bir kültür coğrafyamız var” diye konuştu.

’15 TEMMUZ’DA TARİHİMİZE YENİ ŞEREF SAYFASI İLAVE ETTİK’

‘Terörü Türkiye’nin gündeminden çıkaracağız’ diyerek, bunu büyük oranda başardıklarını vurgulayan Yıldırım, şunları söyledi:

“Bu topraklar barışın insanlığın yurdu oldu. Bu vatan zulümden kaçanlar için de güvenli bir liman oldu. 1490 yılında İspanya’da Yahudi zulmü varken, onları hiç bir ülke kabul etmezken onlara kucak açan, misafir eden, ülkesine kabul eden bizim ecdadımız olmuştur. Medeniyetin, insanlığın ve merhametin en güzel örneğinin yaşandığı topraklar bu topraklardır. Bugün hiç kimse Türkiye’ye baktığında sadece Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a kadar olan ülkeyi ve burada yaşayan 81 milyonu görmüyor. Türkiye denince akla büyük tarihi ve kültürel arka planı geliyor. Bu nedenle mazlumlara da el uzatıyoruz. Orta Asya’daki, Kafkasya’daki, Balkanlar’daki kardeşlerimize de kucak açıyoruz. Suriye’den, Irak’tan başka yerlerden canını kurtarmak için ülkemize sığınan milyonlara da sahip çıkıyoruz. Avrupa’daki vatandaşlarımızın hakları için mücadele ediyoruz. Afrika’daki kardeşlerimizin refahı için imkanlarımızı paylaşıyoruz. Bir yandan PKK bölücü terör örgütü, FETÖ hain örgütü ve DEAŞ örgütleriyle mücadeleyi sürdürdük. Diğer yandan ülkemizin kalkınması için çalışmaya, üretmeye vatandaşların yüzünü güldürmeye devam ettik. ‘Terörü Türkiye’nin gündeminden çıkaracağız’ dedik. Büyük oranda, Cumhurbaşkanı’mızın liderliğinde, kararlılıkla bunu başardık. Vizyonumuzla projelerimizle Anadolu’yu yeniden her anlamda dünyanın merkezi haline getirmek için gece- gündüz çalışıyoruz. Bu aziz millet, 10 asır önce Malazgirt’te, 1 asır önce Çanakkale’de bir araya gelerek, 7 düvelin yenemediği kahramanların torunları olarak bizler, 15 Temmuz’da da yine 7 düveli arkasına alan bir ihanetin çetesinin 40 yıllık planını 20 saatte bozarak, tarihimize yeni bir şeref sayfası ilave ettik. Milletimizin dirlik ve düzeni devletimizin bekası için bağımsızlık için şehadet mertebesine eren bütün şehitlerimizi bu vesileyle rahmetle şükranla anıyorum. Gazilerimize minnet ve şükranlarımı sunuyorum.”

‘TÜRKİYE’Yİ TEHDİT ETMEYE KALKANLAR, GEREKEN CEVABI MİSLİYLE ALIR’

Türkiye ekonomisinin, dışa açık yapısıyla küresel rekabetin şartlarına uygun, üretime dayalı, kapsayıcı büyümeyle yoluna devam ettiğini kaydeden TBMM Başkanı Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“2 bin 200 yıllık devlet tecrübesine, 1000 yıllık coğrafya hakimiyetine sahip olan büyük Türkiye’ye ne ekonomik darbe girişimleri ne 15 Temmuz gibi alçak hainlerin yaptığı darbe girişimleri sonuç vermemiştir, vermeyecektir. Bütün bunların hepsini aziz milletimizin kararlılığıyla boşa çıkaracağız. Şunu unutmayalım; tarihi kültürel ve sosyal olarak çok yakın ilişkiler ağıyla bağlı olduğumuz bölgelerde ülkemize yönelik Cumhurbaşkanı’mıza yönelik büyük bir sevgi büyük bir umut var. Bu sevgi umudu hiçbir odak asla solduramayacaktır. Orhan Şahit Gökyay’ın dediği gibi bu vatan, toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi duranlarındır. Bir tarih boyunca onun uğrunda kendini tarihe verenlerindir. Bu vatan bizimdir. Türkiye ekonomisi dışa açık yapısıyla küresel rekabetin şartlarına uygun üretime dayalı kapsayıcı bir büyüme ile yoluna devam ediyor. Finans piyasasındaki spekülatif hareketlere rağmen güçlü ekonomisiyle her türlü saldırıya rağmen Türkiye, gelecek hedeflerine büyümeye devam ediyor. Türkiye’yi tehdit etmeye kalkanlar, gereken cevabı her zaman misliyle alırlar. Türkiye hukuk devletidir. Uluslararası meselelerin müşterek çıkar ilişkilerine dayalı müttefik ve stratejik ortak anlayışı içerisinde çözüleceğini muhataplarımıza bir kez daha hatırlatmak isterim. Muhataplarımızın sergiledikleri anlamsız ve aymaz tavırlarından en kısa sürede vazgeçerek, ilişkileri normalleştirmek için yeni bir yaklaşımı göstermelerini tavsiye ediyorum. Dünya 5’ten büyüktür. Uluslararası, adil, barış ve iş birliği temelleri üzerinde yeni bir düzene ihtiyaç göstermektedir. Birleşmiş Milletler kendi hukukunda üstlendiği görevlerini artık hakkıyla yerine getirmek zorundadır. İnsanlığın bu dönemde karşılaştığı tehdit ve tehlikeler hepimizin malumudur. Ülkeler değişim gerçeğini kabullenmeli. Bunun gereğini yapmalıdır. Türkiye; uluslararası kuruluşların etkin olarak dünya barışına katkı sunmasını, anlaşmazlıkların azaltılmasını, güçlünün haklı olduğu düzen yerine tüm ülkelerin ortak kararını önemseyen, önceleyen, adaleti temel alan bir yaklaşımın geliştirilmesine katkı sağlamaya devam edecektir.”